11 Haziran 2011 Cumartesi

THE KILLER MUST KILL AGAIN

Hazır bir önceki yazıda katilin görünürlüğünden söz etmişken, görünmezlik kuralını alt üst eden bir başka filmden daha bahsetmemek olmaz. The Killer Must Kill Again / L’assassino é Costretto ad Uccidere Ancora, giallo’nun gediklisi George Hilton’ı bildiğimiz bir formatta, yani zengin ve hovarda olarak resmederken, klasik bir hikâye ile başlayıp ilginç bir hikâyeye doğru yol alır.



Cinayete sebebiyet veren asıl konu, çoğu zaman olduğu gibi paradır. Mimar Mainardi (George Hilton), zengin karısından para ister ama hovarda Mainardi’nin kadınlara ilgisinin farkında olan karısı, zırnık koklatmak istemez. Görüldüğü üzere para ve aldatmak ikilisi ekseninde yol alan karakterimiz, altını çizerek yazıyorum, Mimar Mainardi (Mühendis Bey, Avukat Bey söylenir biz de ama Mimar Bey hiç duymadım ben…), yine eşiyle tartıştığı bir gece, arabadaki cesedi yok etmek için arabayla birlikte denize iten bir adamın aksiyonuna şahit olur. Şu andan itibaren resmi olarak “Katil” olarak hitap edeceğim bu adam, sinema tarihindeki en ilginç yüzlerden birine sahip olan Antoine Saint-John (E Tu Vivrai Nel Terrore / The Beyond’dan hatırlanabilir) tarafından canlandırılmaktadır. Katil ve görgü tanığı arasındaki ilişki kısa süre içinde Mainardi’nin açık gözlülüğü ve sözlülüğü ile samimileşecektir. Mainardi, fırsat bu fırsat katile karısını öldürmesi için şantajlı bir teklifte bulunur. Katilin bu şartlar altında teklifi reddetmesi elbette mümkün değildir. Böylece eş, artık kurban konumuna gelmiştir.


Evet, katil gizli değildir artık. Benim gibi katilin gizliliğinden hoşlanıyorsanız hayal kırıklığına hazır olun ama acele etmeyin. Çünkü filmin tüm güzelliği bu durumla yok olmuş değil. Büyük bir titizlikle işlenen cinayetin kusursuzluğunu bozan şey ise basit bir araba kaçırma olayıdır. Katil, cesedi taşıyacağı arabayı, içinde cesetle birlikte, yaramazlık yapmak isteyen gençlere kaptırınca, olaylar sarpa sarar. Cristina Galbó (Cosa Avete Fatto A Solange?) ve Alessio Orano’nun (Lisa and the Devil) gençlik ve güzellikleri, giallonun cinsellik öğesini besleyince, haliyle ortaya son derece iç gıcıklayıcı bir film ortaya çıkar.

Gençlerimiz oynaşa dursun, katil çoktan başka bir arabayla gençlerin peşine düşmüş, Mimar Mainardi ise karısının ortadan kayboluşu vesilesiyle, bedbaht koca rolünde müfettişi kandırmakla meşguldür. Fidye için kayınbabasından para bile koparmıştır.

Gençlerin peşindeki katil, onlara unutamayacakları bir gün yaşatmaya hazırlanırken, arabadaki ceset, tüm olayın çözülmesine sebebiyet verecek, Mainardi de katil gibi yakayı ele verecektir.


Sapsarı bir evde ikamet eden Mimar Mainardi ve karısı, gialloda genellikle kendi başına bir şey çözemeyen polis/polis müfettişi (eğer giallo bir poliziotteschi’ye yakınsa, bu dediğim kural doğru kabul edilemez), paradan kaynaklı cinayet sebebi, mezbul miktarda cinselliği ve çıplaklığı ile giallo’nun hası, ama katilin görünürlüğü ve asıl cinayetten sapmış harala gürelesiyle giallo’nun uzağında bir film The Killer Must Kill Again. 1975 tarihli filmin yönetmeni Luigi Cozzi, zamanında Ishiro Honda ile birlikte Godzilla yönetmiş enteresan bir tip. Bu filmiyse elbette seyredilmezse olmazlardan…

Hiç yorum yok: