Tuğba’nın Ters Ninja’da her hafta yazdığı yazılara gıptayla bakıp “Yahu nereden buluyor bunca enerjiyi?” diye merak ederken, geçtiğimiz haftalarda ben de yaşamımda yeni bir sayfa açmaya karar verdim ve düzenli bir şekilde siteye yazı yazma kararı aldım. Yıllardır bıkıp usanmadan açtığım yeni sayfalar ve disiplinli çalışma sözleri bir iki cılız yazıdan sonra soluğumun kesilmesiyle yerini yeniden özümdeki tembel adamın iktidarına bıraktı. Ama bu kez baltayı taşa vurmuştum. Tuğba, GFD yazılarına devam etmem için taciz atışlarına başlamakta gecikmedi. Geçen hafta telefonla arayıp Shameless Screen Entertainment’tan çıkan giallo dvd’lerini ele geçirdiğimizi haber verince kaçış yolumun kalmadığını da anlamış oldum. Seriyi yan yana dizince kapak sırtlarından utanmazca sırıtan Shameless yazısının içinden 11 nolu dvd’yi seçtim ve içinden çıkan diski usulca video oynatıcının şefkatli tepsisine bıraktım.
George Hilton in… Eski dostumuzun adı, filmin ilk saniyesinde selamlıyor bizi. Kendisini her zaman olduğu gibi hızlı playboy ya da tutkulu koca rolünde göreceğimizi sanırken Hilton, Müfettiş Peretti olarak arzı endam ediyor. Karakterinin ağırlığını perdeye yansıtmak için kullandığı araç ise kesinlikle sözü edilmeye değer. Bıyık… Sünger Bob’un takma favorilerle yetişkin olma taktiğini Hilton’ın yıllar önce keşfetmiş olması onun oyunculuk yeteneğinin önemli bir göstergesi bence. Film boyunca Hilton’ın bıyığını yaşamın anlamını bulmuş bir insanın boş bakışlarıyla gözümü kırpmadan takip ettiğimden hikayeye yoğunlaşmakta çok zorlandım.
Karmaşık bir cinayet ağının ortasında zaman zaman Müfettiş Peretti’nin eşiyle olan sorunlarına da eğiliyoruz ama eğildiğimiz noktadan doğrulmak mümkün olmuyor ve gökyüzüne saçılan ışık demetleri arasında en amaçsızca söneni Peretti’nin evlilik hayatı oluyor. Yönetmen Valerii’nin bu sahneleri hangi amaçla koyduğu konusunda iki varsayım üretilebilir: Ana hikayede seyirciye verilen yoğun gizem yükünü hafifletmek ya da Hercule Poirot, Sherlock Holmes misali bir adanmışlıkla çalışan Müfettiş’in çalışma aşkına vurgu yapmak. Ama durun, amaç Hilton’un bıyıklı da olsa sevişebildiğini göstermek olabilir mi acaba?
Müzik departmanındaki isimler ise tahmin edebileceğiniz gibi Ennio Morricone ve Kondüktör Bruno Nicolai’ydan oluşuyor. Morricone’nin ninni formundaki çocuk sesleriyle başlayan bestesinden filmde bir çocuk katliyle karşılacağımızın sinyallerini alıyoruz. Gerilimin zirve yaptığı ya da boşa çıktığı anlarda Morricone alıştığımız üzere, melodiyi bir kenara atıyor ve gürültünün sınırlarında dolaşıyor. Ses verdiği her giallo filminde karşılaştığımız bu durumdan rahatsız olduğumuz anlaşılmasın. Sahnelerin duygusal etkisinin artırılmasında çoğu zaman lokomotif rol oynuyor üstad.
Yönetmenin filmografisinde giallo türünde çektiği tek film My Dear Killer. Valerii türün belli başlı unsurlarını zekice tahlil etmiş ve ortaya çıkardığı ürüne seyircinin giallo’dan beklediği her şeyi eksiksiz yerleştirmiş. Hassas ve şüpheci seyirci, bir turistin yabancı bir şehirde yalnızca rehberde büyük harfle yazan yerleri fotoğraflaması gibi “ana caddeler üzerinde” bir yolculuk tadı alabilir ancak siz yine de o kadar kurcalamayın. Klasik dönem dedektif romanları tarzında öyküsünü kafi miktarda ve çeşitli şekillerde işlenen cinayet görüntüleriyle süsleyen film, Koven’e göre (aşağıda Tuğba’nın bahsettiği yazar kişi) giallo’nun amatör dedektif kuralını da ihlal etmiyor çünkü Müfettiş, katili ararken daha önce öldürülen sigortacının izinden gidiyor.
Son olarak sözüm müfettişin yanında epeyce yan roldeki yaşlı polis memuruna. Emekliliğin arefesinde, alacağın ikramiyenin katsayısının nasıl hesaplanacağı konusunda derin düşüncelere gömülmüş, yorgun ve isteksizsin. Belki bu işi hiç sevmedin. Saatlerdir beklediğin olay mahaline kimbilir ne zaman gelip 5 saniye içinde kendini asan adamın aslında öldürüldüğünü çok açık bir kanıtla ortaya çıkaran müfettişin sana bakışını gördüm ve yaşadığın utancı seninle birlikte paylaştım. Ama sen de müfettişlik sınavlarını boşlamayacaktın. Bir yaştan sonra da kafa almıyor. Önce “yaşlı başlı adam, yazık vallahi” dedim ama hatayı kendinde ara güzel amcacığım. Herkesin yerine ben mi üzüleyim ulan?!
2 yorum:
sevgili komakine,
tuğba'nın her hafta ters ninja'ya yazı göndermemek için attığı taklalardan haberin yok galiba. eğer disiplinli bir yazı sürecine girmek istiyorsan seni ters ninja'ya transfer edelim. naçizane edi/torture çilem sayesinde yılmak bilmez bir giallo neferi olacağından eminim...
doğruyu söylemek gerekirse, ters ninja'nın işkence dolu yazı işleri dünyasına bir süredir tuğba aracılığıyla şahit oluyordum. kendisini "bu hafta ne yazacaksın acaba tuğbacığım?" tonunda bir sertlikle ikna edemiyordum. iyi oldu :-)
Yorum Gönder