22 Temmuz 2011 Cuma

DANGER MOUSE & DANIELE LUPPI - ROME


Müzisyen, prodüktör Brian Burton, nam-ı diğer Danger Mouse, 2000'li yılların ilk on yıllık diliminde popüler müziğin aldığı biçimde başat rolü üstlenmiş sanatçılardan biri. Bu dönemin belirleyici unsurlarından biri olan altın çağı (!) yeniden keşfetme yolculuğunda eski ve yeniyi özündeki izleri başkalaştırmadan kullanma (ya da bilinen adıyla mash-up) konusunda milat sayılabilecek albümü Grey Album, dünya çapında yankı uyandırdı. Albüm, Beatles'ın White Album'üyle Jay-Z'nin Black Album'ündeki şarkıların zekice harmanlanmış bir versiyonuydu. Bu albümden sonra Gorillaz'ın Demon Days albümünün prodüktörlüğü, hip-hop müziğin kült isimlerin MF Doom'la Danger Doom adını kullanarak yaptığı işbirliği, Cee-Lo ile kurduğu Gnarls Barkley ve ABD'nin son dönemde oldukça rağbet gören indie-rock topluluğı Shins üyesi James Mercer'la yaptığı Broken Bells projesi birbirini izledi. 2010'da merhum Mark Linkous'la birlikte yazdığı şarkıları Frank Black, Suzanne Vega gibi ünlü isimlere okuttukları Dark Night Of The Soul albümü yılın en iyi albümlerinden biriydi.

İçinde bulunduğumuz yılda Danger Mouse, uzunca bir süredir gizlilikle yürüttüğü yeni projesini yayınladı. Kendisi gibi bit pazarında ışık gören (ama özellikle eski İtalyan film müziklerinde), klasik müzik eğitimi almış Daniele Luppi'yle el ele, Ennio Morricone'nin orkestrasını da tam kadro kendi saflarına katmış Rome albümünde. Yeni bir altın çağ röprodüksiyonu niteliğindeki projenin amacı, 1960 ve 70'lerdeki İtalyan popüler sinemasının müzikal ruhunu yakalamak. Geçmiş zamanda hiç var olmamış bir filmin müzikleri var karşımızda. Vokal görevi, gereken yerlerde Jack Black ve Norah Jones tarafından yerine getirilmiş. Kişisel olarak ikisinden de pek hazzetmesem de, enstrumantal ağırlıklı bir albüm olması nedeniyle pek de irkilmiyorum seslerini duyunca.

Albüm, çoğu müzik eleştirmeni tarafından Spaghetti-Western tarzında bir film müziği olarak görüldü ama özellikle Luppi'nin en büyük referansı Morricone olunca yalnızca bu türün havasını veren bir çalışmadan söz edemeyiz. Açılıştaki Black şarkısında yumuşak sonbahar tınılarından ritmik bir tempoya geçişi giallo müziği takipçilerinin aşina olduğu bir durum örneğin. Rose With The Broken Neck'in Jack White'ın sesine rağmen trip-pop'lu atmosferi, Morning Fog'un uğultusu, Matador Has Fallen'daki gergin tempo bir Giallo filmine rahatlıkla eklemlenebilecek türden. Belki bir Grey Album kadar kıyamet koparmayacak bu albüm ama birkaç kez dinlenmeyi hak edecek türden bir emeğin ürünü olduğu aşikar.

Hiç yorum yok: