9 Kasım 2015 Pazartesi

Ceset Sayısındaki Şaibe a.k.a. La Muerte Ronda a Monica



Death Haunts Monica / La Muerte Ronda a Monica, 1976 yılı yapımı bir İspanyol giallosu. Giallo sinemasının gedikli aktörlerinden Jean Sorel’i de bünyesine katarak yola çıkmış olan film, ceset sayısındaki şaibeyle ön plana çıkıyor. 



Büyük bir şirketin üç ortağından biri olan Federico (Jean Sorel), asıl finansmanını ultra zengin karısı Monica'dan sağlamaktadır. Şirketin en büyük hissesi de ona aittir. Diğer ortaklar Arturo ve Elena ile arası iyi gözükmesine rağmen ortada para varsa işlerin kısa sürede değişeceği bir giallo filminde bakidir. Nitekim Federico'nun şirketteki fotoğraf çekimleri sırasında tanıştığı ve küçük bir kaçamak yaşadığı manken Eva ile ilişkisini, iş ortağı Elena, karısı Monica'ya çıtlatır. Lüks hayatında buhrandan buhrana giren Monica ise bu durum karşısında kocasını boşamaya karar verir. Fakat Federico karısından boşanmamak için aşkını öne sürmekten kendini alıkoymayacaktır. 

Sürprizbozan Sahne
Sürprizbozan Sahne


Bu arada, Federico'nun aksiyonlu geçmişinden çıkıp gelen ve Federico'ya para için şantaj yapan bir adamın varlığı işleri daha da karıştırır. Gecelerden bir gece Monica'nın evine giren bir adam, Monica tarafından vurulur, ama işte bu andan sonra katil ve kurban ile aşıklar birbirine karışacak, kim katil, kim kurban, kim aşkı paraya tercih ediyor, hepsi birer birer ortaya çıkacaktır. 

Başta da belirttiğim gibi film, benim gözümde ceset sayısındaki şaibe ile ön plana çıkıyor. Oyuncu sayısına bakılırsa zaten 6 kişi ile çekilmiş olan filmde ceset sayısı nasıl 7 oluyor? Hemen cevaplayalım; işte böyle!



Filmdeki 3 kadın oyuncudan 3'ünün de üzerinde kürk var. Tabi bunun için senaristi ya da yönetmeni suçlayacak halimiz yok. Olsa olsa dönemin moda anlayışının giallo için zemin hazırladığı söylenebilir. 

Yaklaşık 81 dakikalık filmde heyecan yavaş yavaş tırmanırken, aksiyonun başlaması da biraz zaman alıyor. Ama aksiyon başladıktan sonra da soluksuz bir şekilde tamamlanıyor film. Eski bir kopyadan seyretmiş olmanın etkisi de az değil elbette ama filmi az biraz sıkıcı yapan da görüntülerdeki monotonluk sadece. Yoksa film, giallonun temel taşları para, zenginlik, kurumsal (!) bir şirket, bol bol telefon kullanımı (neyse ki o dönem cep telefonu yokmuş), seks ve cinayetler ile gerçekten iyi kotarılmış. Özellikle kuledeki cinayet sahnesi, başroldeki Nadiuska'nın histerik oyunculuğuyla filme damgasını vuruyor. 






Son olarak, filme elbette başlığındaki kadın ismi nedeniyle vuruldum. Başroldeki Nadiuska'nın imdb'deki filmografisinin kabarık olmaması tuhaf geldi doğrusu. Ablanın en çarpıcı rolünün Barbar Conan'da Conan'ın annesini olduğu gözüküyor. 70'lerde İtalyan giallo filmlerinde "boy boy" boy gösteren Jean Sorel için pek bir şey söylemeye gerek yok sanıyorum. Şimdilik İspanyol giallo sularından bu kadar... 

Hiç yorum yok: