27 Temmuz 2010 Salı

TANIK ARANIYOR: CHI L'HA VISTA MORIRE?


Giallo film piyasasına 70’lerin başında iki güzel film armağan etmiş yönetmen, yazar, görüntü yönetmeni gibi vasıfları bünyesinde barındıran Aldo Lado’nun 1972 tarihli Chi L’Ha Vista Morire/Who Saw Her Die? A.K.A. The Child adındaki filmi hakkında nihayet yazma fırsatını yakalamış bulunuyorum (Sanırım geyik yapacak bir şey bulamadığım için bu kadar uzun zaman aldı yazmak). İşlediği konunun –çocuk cinayetleri- hassaslığını bir kenara koyacak olursak, ya da en azından koymayı başarabilirsek, film, çekildiği mekanlar, Ennio Morricone’nin mükemmel ötesi müzikleri ve hikâyenin işleniş şekli vb. nitelikleri açısından oldukça kaliteli bir seyir vaat ediyor.



Ekrandaki desene dikkat!

1971’den önce senarist ve görüntü yönetmeni olarak çalışan Aldo Lado (Bertolucci’yle The Conformist’te çalışmış), ilk yönetmenlik denemesi The Short Night of The Glass Dolls/La Corta Notte delle Bambole di Vetro’da giallo çerçevesinde yakaladığı başarıyı, yapımcısının da baskısıyla bir yıl sonra Chi L’Ha Vista Morire? ile yeniden göstermiş. Bertolucci ile Last Tango of Paris için çalışmak amacıyla yeniden bir araya geldiğinde, başrol oyuncusu Marlon Brando’nun, o sıralar önceliği The Godfather’a vermesiyle çıkan boşlukta, Short Night’taki yapımcısının baskısıyla yeni bir film yönetmeye razı olmuş. Aldo Lado, bu her iki giallo’sunun hikâyesinin oluşma sürecinde de bulunmuş.
Başrollerini pek hatırda kalmayan James Bondlardan George Lazenby, ilk silikon teşhircilerinden Anita Strindberg’in ve gialloların vazgeçilmez çocuk oyuncularından Nicoletta Elmi’nin paylaştığı (televizyonda program sunarmış gibi oldu ama…), Who Saw Her Die? açılış sahnesinde seyirciyi içine soktuğu gerilim, şüphe ve tepkiyi, süresi boyunca devam ettirmeyi biliyor.
Açılışta, peçeden hallice bir şekilde seyirciye görünen katil, bir çocuk korosu tarafından kotarılmış o müthiş müzik eşliğinde, seyircinin rahatsızlık kat sayısını giderek arttırarak , kayak yapmakta olan kızıl saçlı bir kız çocuğu, kafasına vurarak öldürür. Verilen ilk çocuk kurbanın ardından, Venedik’in keşmekeşliği içerisine sürüklenen seyirci, fazla kaybolmadan, doğma büyüme Venedikli olan yönetmen Aldo Lado’nun, kentin pek turist çekmeyen, büyüleyici ‘boşluklarına’ misafir olur. Venedik, labirentvari bir şehirdir ama kişisel fikrim, bu filmde cillop gibi bir Venedik’le karşılaşmış olmamızdır. Venedik’i hiç bu kadar ferah görmedim desem yeridir!
Nicoletta Elmi tarafından canlandırılan Roberta, Amsterdam’da yaşayan annesinin(Anita Strindberg) yanından, tatil amacıyla Venedik’te ikâmet eden heykeltıraş babası Franco’nun (George Lazenby) yanına gelir. Kısa süre sonra peçeli katil yeniden ortaya çıkarak ikinci kurbanını da Roberta olarak belirler. Bir giallonun konusunu anlatmaktan daha sıkıcı bir şey olmadığını ispatlarcasına zorlanarak yazdığım şu paragrafı bağlamak gerekirse, öldürülen kızının ardından, baba Franco ve olay üzerine Venedik’e gelen anne, ipuçlarını takip ederek katilin peşine düşerler.
Zaman zaman kedi-fare kovalamacalarının yaşandığı filmde mekân kullanımına laf söyleyen taş olur demekten başka söyleyecek sözüm yok. Who Saw Her Die?, seyrederken insanın kafasında başka filmlerle bağlantılar kurmasına sebep olan bereketli filmlerden biri. Bunlardan ilki, kaybolan çocuğunu, Venedik’te arayan bir babayı anlatan 1973 tarihli Nicolas Roeg tarafından yönetilmiş Don’t Look Now. Katille bağ kurulması açısından Pupi Avati’nin The House With Laughing Windows adlı filmiyle, hatta aynı eksende Hitchcock’un Psycho’suyla yakınlık kurulabilecekken, belki de en önemli kardeşi olarak hem giallo olması, hem kurbanın çocuk olması hem de katilin kimliği açısından Lucio Fulci’nin Don’t Torture A Duckling’i göstermek yanlış olmayacaktır.

Dummy’nin el kitabında, çocuk istismarı, Anita Strindberg, kostümlü katil, ilginç kamera açıları ve telefonun bol bol rol çaldığı sahnelerle kendine yer edinen bu filmi, ne yapıp etmeli, seyretmeli!..


Hiç yorum yok: